-
1 сменяться
несов.; сов. - смени́ться1) değişmekза год на фа́брике смени́лось два дире́ктора — bir yıl içinde fabrikada iki müdür değişti
2) çıkmakсменя́ться с ва́хты — vardiyadan çıkmak
ра́ньше ча́са я не сменю́сь / не суме́ю смени́ться — saat birden önce nöbetimi devredemem
ра́дость смени́лась трево́гой — sevincin yerini endişe aldı
сменя́лись дни, неде́ли... — günler, haftalar birbirini kovalıyordu...
-
2 уступать
terk etmek,bırakmak; boyun eğmek* * *несов.; сов. - уступи́ть1) bırakmak; terketmekуступа́ть доро́гу кому-л. — birine yol vermek
уступа́ть ме́сто кому-л. — yerini birine bırakmak
он уступи́л дом бра́ту — evini kardeşine bıraktı
ра́дость уступи́ла ме́сто печа́ли — sevinç yerini kedere bıraktı
он никому́ не уступи́л своего́ чемпио́нского зва́ния — şampiyonluk unvanını kimseye kaptırmadı
2) boyun eğmekуступа́ть си́ле — zora boyun eğmek
уступи́ть тре́бованиям кого-л. — birinin taleplerine boyun eğmek
3) aşağı / geri kalmakв э́том отноше́нии он тебе́ не усту́пит — bu bakımdan senden aşağı kalmaz / seni aratmaz
он уступа́ет тебе́ в си́ле — seninki kadar güçlü değildir
4) разг. bırakmak; ikram etmekон уступи́л кни́гу за пять рубле́й — kitabı beş rubleye bıraktı
-
3 наносить
I сов.II несов.; сов. - нанести́наноси́ть бо́чку воды́ — su taşıya taşıya fıçıyı doldurmak
1) (водой, ветром) (rüzgar, akarsu, sel) yığmak; bırakmakнанесённый ве́тром снег — rüzgarın (getirip) yığdığı karlar
2) (обозначать, отмечать) göstermekнаноси́ть что-л. на ка́рту — bir şeyin yerini haritaya işaret etmek
3) ( причинять) uğratmakнаноси́ть оскорбле́ние кому-л. — birini tahkir etmek
нанести́ пораже́ние кому-л. — birini yenilgiye uğratmak; birini mağlup etmek
наноси́ть уще́рб интере́сам кого-л. — birinin çıkarlarını zedelemek; birinin çıkarlarına zarar vermek
••нанести́ визи́т кому-л. — birini ziyaret etmek
нанести́ кому-л. визи́т ве́жливости — birine nezaket ziyaretinde bulunmak
См. также в других словарях:
paltoluk — sf., ğu Palto yapmaya elverişli Almış olduğu bir paltoluk kumaş yüzünden yerini bırakmak zorunda kaldı. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
geçmek — e, er 1) Bir yerden başka bir yere gitmek Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim. T. Buğra 2) den Bir yandan girip diğer yandan çıkmak İplik iğne deliğinden zor geçti. 3) den Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kırmak — i, ar 1) Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak Taşları kırmak. Bardağı kırmak. 2) İri parçalara ayırmak 3) nsz Belirli bir biçimde katlamak Forma kırmak. 4) Öldürmek, yok olmasına neden olmak Bu yıl soğuk hayvanları kırdı. 5) Bir şeyin… … Çağatay Osmanlı Sözlük
laf — is., Far. lāf 1) Söz, lakırtı Ben lafımı bitirmeden o atıldı. 2) Sonuçsuz, yararı olmayan söz Onun söyledikleri laftan ibaret. 3) Konuşma 4) Konu, mevzu, bahis Lafı değiştirdi. 5) ünl. Öyle şey olamaz, bu sözün hiçbir değeri yok anlamlarında… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sallanmak — nsz 1) Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak Dişi sallanıyor. Masa sallanıyor. 2) Bir şey belli noktasından bir yere bağlı kalmak şartıyla, o noktanın iki tarafına aynı doğrultuda ve sürekli olarak gidip gelmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çakılı kalmak — 1) yerini veya biçimini değiştirmeden durmak 2) iz bırakmak O günkü sözleri çakılı kaldı bende. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer vermek — 1) önemli saymak, saygı göstermek Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı. M. Yesari 2) bir olaya yol açmak, imkân tanımak 3) önemli bir görev vermek 4) kendi yerini bir başkasına… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yerinde su çıkmak — haklı bir sebep olmadan yerini bırakanlara veya bırakmak isteyenlere kınama ve engelleme amacıyla söylenen bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük